Normalleşmeyelim! Biz Mümkünse Anormalleşelim!

NORMALLEŞMEYELİM!

BİZ MÜMKÜNSE ANORMALLEŞELİM!

 

Aralık ayında ortaya çıkan ve tüm insanlığı bir anda tehdit altına alıp, gözlerin kendisine çevrilmesini sağlayan corona virüs – covid 19 salgınıyla birlikte hepimiz barınaklarımıza tıkılıp kaldık. Bilim insanlarının açıklamalarını, sağlık bakanlığının verilerini takip ettik ve bu hastalığın tüm detaylarını, bulaşma şeklini, nasıl korunacağımızı,hastalığın belirtilerini, günlük kaç vaka olduğunu, kaç vefat olduğunu, istatistiksel oranları, havada uçmadığını, temastan kaçınmamız gerektiğini, ellerimizi günde bilmem kaç defa yıkamamız gerektiğini, temizliği, maske ve eldiven takmayı,yanımızda dezenfektan gezdirmeyi, el sıkışmadan, öpüşmeden selamlamayı, dip dibe girmemeyi, sosyal mesafeyi her şeyi öğrendik.

 

Sağlık personellerimizin evlerine gitmeden veya gitseler bile kendilerine bir odaya hapsederek (izolasyon) evlatlarından,eşlerinden, ailelerinden uzakta verdikleri salgınla mücadeleyi bildik mi? Ben kendi adıma bildim.

 

Sağlık çalışanlarının hizmetlisinden,memuruna, hemşiresinden, teknisyenine, ambulans şoföründen, tüm doktorlarından sağlık bakanına kadar mesai saatlerini hiçe sayarak “yeter ki siz evde kalın biz görevimizin başındayız.!” Sözleriyle bu savaşın en önde safta kendi sağlıklarını hiçe sayarak verdikleri savaşı gördük mü? Ben kendi adıma gördüm.

 

Her vatandaşımızın istek ve taleplerini yerine getirmeye çalışan, yaraları sarmak için mücadele eden,koşturan, mesai saatlerini önemsemeyen, yardım kolilerini taşıyan, Pazar alışverişi yapan, sokak hayvanlarını besleyip su veren, Vefa sosyal destek guruplarında çalışan gönül erlerinin farkına vardık mı? ben kendi adıma farkına vardım. Tüm sağlık camiasına, vefa sosyal destek guruplarında görev alanlara, bekçimize,polisimize, sağlık bakanımıza ne kadar çok teşekkür etsek, minnet duysak azdır.Bu salgın döneminde kim bir dirhem fayda sağlamışsa Rabbim ondan bin kere razı olsun!

 

Şimdi normalleşmeden bahsediliyor! Nedir normalleşme… salgından önceki halimize, davranış modelimize, fanatikliğimize, ideolojik saplantılarımıza, çocuk tecavüzlerine,kadın cinayetlerine, sağlık çalışanlarına, eğitim çalışanlarına yapılan şiddete, gençlerin isteklerine olan duyarsızlığımıza, gelecek kaygılarına, geçmiş takıntılarımıza, tarihimizle olan kavgaya, kutuplaşmaya, birbirimizi hainlikle suçlamaya,tv ekranlarında kavga eden koca koca adamlara, dünyayı yaşanmaz hale getirecek ve insanlığın sonunu hazırlayan bitmek bilmez savurganlığımıza, kıtlığa doğru yol aldığımızı, suyu hoyratça kullanmamıza, torpille iş halledilen ve liyakatin paçavraolduğu torpille makam ve koltuk dağıtılan düzene, hayat pahalılığına, geçim zorluğuna,gençlerin hayallerini öldürmeye ve mutsuz ve huzursuz bir şekilde ölmeye… eğer bunlar normalleşmeyse ben almayayım…

 

“Zamanı gelmiş bir fikrin önünde hiçbir güç duramaz” Victor HUGO

 

Gelin Normalleşmeyelim ve anormalleşelim. Ama her konuda anormalleşelim. Bilimde,sağlıkta, eğitimde, gelecek öngürümüzde, ekonomide, tarımda, hayvancılıkta, devlet yönetimimizde, kadın hakları, çocuk hakları, insan hakları, yaşlı hakları,hayvan hakları… aklımıza ne geliyorsa anormalleşelim ki Türkler çıldırdı desinler… ve zamanı gelen fikirleri birde biz bulalım.

 

Öncelikle eğitimde köklü bir anormallik sergilemeliyiz. Mesela eğitimi binadan, sıradan ve sınıftan kurtarmalıyız. Uzaktan eğitimin dışında mevcut okullarımızı okul öncesi için oyun okullarına dönüştürmeliyiz ve 4-7 yaş arasında öğrencilerimizin sıkılmadan,bıkmadan hatta eve gelmek istemeyecek kadar eğlenceli ve öğretici hale getirmeliyiz. Okulda öğrencilerin kapalı oyun parklarından, yerlerde sürüneceği,hoplayıp zıplayacağı, şarkı söyleyeceği, müzik yapacağı, oyunlar kurabileceği,spor yapabileceği, eğlence park okullarına çevirmeliyiz. Çocuklarımızın tüm gelişimlerinin sağlanacağı bir okul ortamı yaratmak mümkündür. Ayrıca 4-7 yaş aralığına çocuklarımıza zorunlu olarak bir evcil hayvan verilmeli ve bu çocukların hayvanlarla olan ilişkileri şekillendirilmelidir. Temizlik, toplum kuralları, yemek yeme alışkanlıkları, kitap okuma ve okuduğunu anlama v.b. gibi birçok aktivite ile pratik yaptırılarak öğrencilerin gelişimine katkı sağlanmalıdır.

 

8-14 yaş arasında çocuklarımız için ise mevcut okullarımızın bilgiyi aktaran değil bilgiyi gösteren, pratik yaptıran, meslek öğretilerinin başlandığı, kişisel gelişimin yanında ilgiyi artıran, konsantrasyonu yükselten takım çalışmasını tetikleyen okullara çevirmeliyiz.1 matematik okulu, 1 fen okulu, 1 spor okulu, 1 güzel sanatlar okulu, 1 mesleki eğitim okulu, 1 sosyal medya okulu, 1 iş teknik okulu, 1 sağlık okulu, 1 tarım ve hayvancılık okulu,1 müzik okulu, 1 bilim ve teknoloji okulu, 1 Türkçe ve okuryazarlık okulu, 1- aşçılık okulu v.b. bir çok okullar kurarak eğitimde fırsat eşitliğini sağlayıp bütün öğrencilerin bilgiye ulaşmasını, bilgiyi üretmesini,kendini ifade edebilme özelliğini kazanmasını, mesleki ön eğitimlerini tamamlanmasını ve meslek seçimine yöneliminin sağlanması, hayal ettiği her konuda öğrenme açlığını giderecek yönlendirmeler yapılarak öğrencilerin kişisel gelişimlerinin tamamlanması sağlanmalıdır.

 

15-18 yaş aralığında ise haftalık 40 saat eğitim programları düzenlenerek, öğrencilerin seçtikleri mesleklerde pratik yapmalarını sağlayacak, hobilerinin geliştirilmesi, ifade özgürlüğünün ilerlediği, tartışma kültürünün yerleştirildiği, takım ruhunun benimsendiği,kişisel gelişimin tamamen tamamlandığı, gelecek kaygısının giderildiği ve çocukların tamamının ne olmak istediğine karar verdiği dönem olmalıdır.  Eğitim programlarının tümü alanında uzman,sertifikalı ve bakanlık onaylı mesleki eğitim kurslarında verilmelidir. 10 saat zorunlu eğitim kursları, 10 saat öğrencinin hobilerinin gelişeceği eğitim kursları, 10 saat öğrencinin seçtiği mesleki eğitim kursları ve 10 saat ise toplum yararına çalışma şeklinde olmalıdır.

 

18 yaşına geldiğinde öğrenci artık birey olmuş, kendini geliştirmiş, ne yapacağına karar vermiş, gelecek ile hayalleri şekillenmiş olacaktır. Dikkat ederseniz sınav yok! Yarış yok! Stres yok!Üniversitelerimizi de bu yeni eğitim modeline uygun hale getirdiğimizde mesleki anlamda kendini geliştirmek isteyen bireyin üniversitelere de sınavsız bir şekilde girip bilgiye ulaşması ve pratik yapabilmesi ve aynı hayali kuran binlerce arkadaşıyla birlikte takım ruhuyla birlikte çalışması ve hayallerini gerçekleştirmelerini sağlayabiliriz.

 

Elbette bu benim eğitimle ilgili anormal düşüncem…

Olur mu?

İsteyince Neden Olmasın!  

 

Ümit DEMİREL

TEÇ-SEN- Tüm Eğitim Çalışanları Sendikası

Genel Başkanı


+